27 Mart 2010 Cumartesi

Açık Mektup
Benim de katıldığım Kuram Atölyesi tarafından düzenlenen Türkiye Performans Geçmişi'ni konu eden oturumun raporu buradadır. Kuram Atölyesi bu konuşmaların deşifresini de oluşturup yayınlayacak. Bu toplantı sonrası Kuram Atölyesi'ne gönderdiğim kişisel raporumu içeren yazı aşağıdadır.

İnsel İnal 28 Mart, 08:34
"Kuram atölyesi ve toplantıya katılan diğer arkadaşlar, raporu okudum.Rapordakilerin haricinde dediklerimi ben de raporlamak istedim. Kişisel rapor diyelim. :D Belki bir kaç küçük ek de yapabilirim.
1. Performans sanatı yasamla sanat arasındaki çizgiyi yok eden tek disiplindir. Çünkü kendisini var ederken gündelik yaşam edimlerini malzeme olarak kullanır.
2. Sahne sanatları ile cok farklıdır. Nesnesizlik gibi bedensizliği de öne çıkartır. Bedenin sahnedeki biricik olma ezberini kırar.
3. İlk planda diyalog yaratarak farkındalık yaratır. İnteraktif olması olmazsa olmazlarındandır.
4. Deney amaçlı. (Deneysel değil) Her deney (her performans) uygulandığı zaman ve coğrafyaya bağlı olarak sonucu değişkenlik gösterir.
5. Sahne sanatları ve kuramları ile uzlasmak zorunda değildir. (Bazen biz uzlaşmaya mı çalışıyoruz acaba diye soruyorum kendi kendime.)
6. Seyirci yok, oyuncu da. Ya da her ikisi yer değistirerek var. Dolayısıyla etken edilgen, diğer bir anlamda iktidar ilişkisi yok.
7. 'Mış gibi' yapmaz. Herşey gerçeğin kendisidir. Eğer kan varsa kanın kendisi var boya değil. Yaşamın bir kesiti. Ayrı bir yaşam alanı açmıyor kendine. Orhan Cem Çetin'in 'Uyku' performansında olduğu gibi, seyirci değil tanık var. Biz Cem Çetin'in yaşamindan bir kesite tanık olduk.
8. Orhan Cem Çetin'in bir görüşmemizde belirttigi gibi Performans Sanatı'nda hata yapma riski yok. Çünkü dedim ya hayata tanıklık etmek söz konusu. Yaşam ne kadar kurgulanabilirse performans da o kadar kurgulanabilir. Sahne sanatlarından en etkili farkı bu bence. Orhan Cem Cetin 'Uyku' performansında hata yapma durumunun söz konusu bile olamayacağı gibi. Çünkü hata da gerçek ve projeye dahil.
9. Eğitim eksikliği performans sanatını külliyen yok ediyor. Söz oluşturma metodlarının olmaması veya söz olmadan proje uretmek performans sanatı proje üretimini baltalar. Söz yoksa estetik kaygı bütünü oluşturur. Retinal estetik Marcel Duchamp'a göre 1910'larda bitmiştir.
10. Performans projesi yaşamdaki herşey kadar 'değerli'dir. Fazla değerli olması performans geleneğine ters düşer.
11. 'Kafayı sıyırıp bu da mı performans, bu balık tutan da mı performans yapıyor?' dediğimiz anda bizi sakinlestirecek tek soru var? İkna edici mi? (Bir diğer deyişle ikna etme sürecini yaşıyor mu) Yani eylemin sahibi yaptiğina ikna olmak zorunda sonra ikna etme eylemi seyrettiğimizi sanat haline sokar.

Bu kadar aklıma gelenler. Sevgiler. Ve kolay gelsin. İyi iş yapiyorsunuz ayrıca teşekkur ederim."

2 yorum:

  1. Bir noktada katılmıyorum mış gibi yok yazmışsın.

    ben de mış gibiye kıl olanlardanımdır ama mış gibi de yapsa o mış gibinin olduğu ana tanıklık edildiğinden ve bu mış gibi ikna ediciyse performanstır

    sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Bu konu cok tartisildi. Mış gibi olması sanatçının sozunu arttırıyorsa performans projesinin içinde yer alabilir ama tersi performans projesini teatrel bir formata sokacaktır. Bu sakincali mi hayir degi? Bakilan yere gore tercihini kisi yapacaktir. Yorum icin tesekkurler.

    YanıtlaSil